Yaşamak, insanlar için bilincin yerinde olma hali ise hafıza depomuzun en dipteki çeperleri, yaşamımızın başlangıç noktalarıdır. Bu noktalar benim için aynı zamanda İstanbul'un tarihî dokusu bakımından halen en az erozyona uğramış yerleşkesi olan Kuzguncuk'taki zaman tünelinin de en uzakta yer alan giriş kapısını oluşturur. Bütününü göz önüne aldığımda, caddelerde karşılaştığımız kalabalıkların arasına karışmış sıradan bir insanın, çocukluk yıllarına ait bir yaşam kesitini satırlara aktarmış olduğu olağan anlatımıyla, Kuzguncuk'ta filiz vermeye başlayan ana gövdesi, sosyal ilişkiler, aile bağları, yaşam tarzı, değerleri ve devrin kültürel atmosferini içine alan, uç vererek muhtelif yönlere yol alan dallarıyla ağır ağır büyüyen bir ağaca benzetirim Kuzguncuk'taki bu zaman tünelini. Çıkış kapısından uzaklaşırken, dönüp “Hoşça kal Kuzguncuk” demeyi de ihmal etmediğim o tüneli yeniden ziyaret ettim.