Rize, 1461 yılında Trabzon'un fethi ile Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil oldu. Fethin akabinde yapılan tahrir çalışmalarından anlaşıldığı üzere coğrafyanın iktisadi faaliyetler üzerine etkisi ile seyrek nüfuslu bir özellik gösteren Rize, Osmanlı hâkimiyeti döneminde uzun yıllar bu durumunu muhafaza etti, hatta nüfusu artması gerekirken azaldı. Bu çalışmada şehrin fethinin akabinde gerek fiziki olarak (cami-mescit) gerekse nüfus açısından tabi tutulduğu iskân siyaseti ile bir Türk-İslam beldesi haline dönüşümü ele alındı. Her ne kadar Rize şehrinin teşekkülü tam olarak 19. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiş olsa da, şehrin bu gelişiminde vakıf eserlerinin büyük bir fonksiyona sahip olduğu belirlendi. Günümüz şehrinin Osmanlı dönemindeki idari yapısı, Rize, Mapavri (Çayeli), Hemşin, Atina (Pazar) kazalarında yer alan dini hizmet veren eserler ve eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü mekânlar, bu eserlerde görev yapan imam, hatip, müezzin, şeyh, vaiz, kayyum, ferraş ve mütevelli gibi personel faaliyetleri değerlendirildi. Başta Ankara Vakıflar Arşivi'nde yer alan hurufât defterleri olmak üzere diğer arşiv vesikaları, seyyahlar, araştırma-inceleme eserleri ile yerinde yapılan gözlemlere dayanan bu eser, yüzyıllar içinde şehrin fiziki dönüşümüne ve bunun nüfus ve ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisine odaklanmaktadır. “Çayın başkenti Rize” sözünün bir slogandan öte, şehir hayatındaki ehemmiyeti ve şehirle çayın ne kadar özdeşlemiş olduğu ortaya konuldu.